ORGANİK TARIM NEDİR?

Organik tarımın nasıl bir tarım modeli olduğunu Uluslar arası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) normlarına dayanarak şöyle açıklayabiliriz: Sentetik kimyasallar kullanmadan; hastalık ve zararlılarla mücadelede biyolojik, biyoteknik ve mekanik savaş yöntemleri kullanarak; toprak verimliliği için sadece doğal maddeleri kullanarak, bunların kullanımını da minimumda tutarak doğal kaynakların tükenmelerine yol açmadan yapılan bir tarımsal üretim biçimidir.
Üretilen ürünlerin işlenmeleri ve pazarlanmalarında da yine aynı ana fikir korunarak, katkı maddeleri kullanılmaması; çevre ile uyumlu ambalaj malzemeleri ve yöntemlerin seçilmeleri; üretim, işleme ve pazarlama sürecinde insan ve hayvan hakları ve refahının gözetilmesi de organik tarımın ilkeleri arasındadır.
DÜNYADA ORGANİK TARIM FİKRİNİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
20. yüzyılın başlarında çevreyi koruma, toprak ve su gibi doğal kaynakları tahrip etmeden gelecek kuşaklara kullanılabilir durumda intikal ettirme felsefesi oluşmaya başlamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında, sentetik kimyasalların gübre ve zirai mücadele ilaçları olarak kullanılmasındaki baş döndürücü artış karşısında, organik tarım eğilimi artmıştır.
Organik tarım, yeni bir üretim sistemi olarak algılanmakta ise de, aslında bu sistem yeni bir sistem değildir. Dünyada tarımın başladığı ilk zamanlardan başlayarak, kimyasal gübrelerin ve pestisitlerin yoğun bir şekilde kullanıldığı ikinci dünya savaşı sonrasına kadar olan zaman aralığındaki uygulamalar, esasen organik tarım niteliğindedir. Şu halde, organik tarım, aslında dünya üzerindeki en eski tarım modelidir. Ancak bu model, son yarım yüzyıl içinde yaşanan teknolojik gelişimin tarım tekniklerine getirdiği yeniliklerin yoğun kullanımı sonucunda ortaya çıkan doğal kaynakların aşınması ve tarım ürünlerindeki sentetik ilaç ve gübre kalıntılarının insan ve hayvan sağlığı için yarattığı tehlikeler karşısında eskiye doğru bir yöneliş olarak yeniden gündeme çıkmış bulunmaktadır.
Organik tarım sektörünün gelişmesi, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması gereğini doğurmuş ve ülkeler organik tarım ürünlerinin üretim, işleme ve pazarlamalarını düzenleyen organik tarım yasaları çıkarmışlardır. Bu yasalarda organik tarımın nasıl yapılacağı ve organik ürünlerin nasıl işleneceği ve nasıl pazarlanacağı hükme bağlanmıştır. Organik tarım yasa ve yönetmelikleri hazırlanırken, tarımsal faaliyet sürecinde çevrenin korunması ve toprak kaynaklarının gelecek kuşaklara temiz ve verimlilik özelliklerini koruyacak bir biçimde bırakılması da önemle gözetilmiştir. Böylece organik tarım, aynı zamanda iyi bir sürdürülebilir tarım modelidir.
DÜNYADA ORGANİK TARIM
Dünyada organik tarım hızlı gelişim içerisindedir. 2007 yılı itibariyle

  • 120 ülkede organik tarım yapılıyor
  • Toplam 634 000 çiftçi 310 milyon dönüm arazide organik tarım yapıyor
  • Gerek çiftçi sayısı gerekse organik tarım yapılan alan giderek büyüyor
  • 80′li yıllardan bu yana organik ürün pazarı yılda %15-20 büyüyor

Dünya organik ürün ticareti 40 milyar $ civarında
TÜRKİYEDE ORGANİK TARIMIN GELİŞİMİ
Ülkemizde organik üretim ilk olarak 1980′li yıllarda, Türkiye’den ithalat yapan Avrupa firmalarının organik ürün talebiyle başlamıştır 1991 yılında Avrupa Topluluğunda ekolojik tarım faaliyetleri çerçevesinde, bitkisel ürünlerin üretimi ve pazarlanmasını düzenleyen bir yönetmeliğin kabul edilmesinden sonra, 1992 yılında bu yönetmeliğe bir ek çıkarılarak, Avrupa Topluluğuna ekolojik ürün satacak ülkelerin uymaları gereken kurallar açıklanmış ve ihracatçı ülkelerin kendi mevzuatlarını da buna göre düzenlemeleri istenmiştir.

SİDEROFOR NEDİR?

Siderofor (Yunanca demir taşıyıcı), mikroorganizmalar, pek çok bitki ve bazı yüksek organizmalar tarafından salgılanan, demir şelasyonu yapan bileşiklerdir. Demir Fe3+ iyonlarının nötral pH'de çözünürlükleri çok düşüktür ve dolayısıyla organizmalar tarafından kullanılamaz. Sideroforlar şelasyon yoluyla bu iyonların çözelmesini sağlar. Bu çözelmiş kompleksler aktif taşıma ile hücre içine alınırlar. Çoğu siderofor, nonribozomal peptittir.

Şelasyon (çelasyon, veya kıskaçlama terimleri de kullanılır) iki veya çok dişli bir kimyasal ligandın iyonik bir substrata bağlanması veya komplekslenmesidir. Bu ligandlar, ki genelde organik bileşiklerdir, şelatör veya şelat ajanı olarak adlandırılır (diğer kullanılan terimler: şelantçelatörçelantkıskaçlayıcıiyon tutucu)

Ligand - koordine kovalent bağ aracılığıyla bir veya daha çok elektronunu bir veya daha çok merkez atom veya iyona veren, atom, iyon veya fonksiyonel grup.

Kovalent bağ, iki atom arasında, bir veya daha fazla elektronun paylaşılmasıyla karakterize edilen kimyasal bağın bir tanımıdır. 

DEMİR MİCROELEMENTİ

Demir dünyada en en bol bulunan kimyasal elementtir ve mikroorganizmalar büyümeleri için bu elemente ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle organizmalarda birçok hücresel ve metabolik işlemler için düzenleyici görevleri vardır. Demirin; fotosentez, oksijen salınımı, solunum, TCA (trikarboksilik asit) döngüsü, gen regülasyonu, nitrat sentezi, azot fiksasyonu, ATP sentezi ve DNA sentezi gibi metabolik reaksiyonlarda ve diğer biyolojik olaylarda birçok mikroorganizma için önemli bir element olduğu bildirilmektedir. Ökaryotik organizmaların demiri çözmesi çok zor olmasına rağmen, bakteriler kendileri için gerekli olan demiri kullanmak için farklı stratejiler geliştirmişlerdir. Demirin Fe-III şeklindeki çözünürlüğü çok düşüktür ve dolayısıyla organizmalar tarafından kullanılamazlar. Anoksik şartlarda demir (Fe-II) suda çözünür. Ancak, oksik şartlarda ise demir genelde (Fe-III) suda çözünemezler. Bakteriler demir ihtiyaçlarını karşılamak için siderefor olarak bilinen şelat ajanları kullanırlar.

SİDEROFORLARIN TARIMSAL UYGULAMALARI

Bakteriler tarafından üretilen sideroforların bitki patojenleri üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Bitki köklerinin çevresindeki (rizosferdeki) mikroorganizmalar tarafından üretilen kimyasal bileşikler demir gibi bazı gerekli minerallerin varlığını ve alımını artırırlar. Rizosferik bakteriler tarafından üretilen hidroksamat ve katekolat sideroforlar bitkiler tarafından kullanılmaktadır. Özellikle Azotobacter ve Pseudomonas bakterileri; ürün, kalite ve veriminin arttırılmasına yönelik tarım uygulamalarında, tuzluluğa bağlı olarak kurak, endüstriyel kaynaklı kirletilmiş toprakların tarıma daha elverişli hale getirilmesinde ve bazı bitki patojenlerine karşı biyolojik mücadele gibi biyoteknolojik çalışmalarda kullanılabileceği bildirilmiştir. Pseudomonaslar tarafından üretilen sideroforlar, gerekli olan Fe-III bağlayarak, fungal patojenlerin spor oluşumunu engellemekte ve hastalığı ortadan kaldırdığı bildirilmiştir. Bitki büyümesini geliştiren bakteri olarak bilinen (PGPB) Karadeniz Fen Bilimleri Dergisi / The Black Sea Journal of Sciences 85 floresan Pseudomonasların bazı suşları vardır. Bunlar tohum veya bitkinin yeraltı parçalarına inoküle edildiği zaman bitki patojenlerini baskılamaktadırlar. PGRB tarafından hastalığın baskılanmasındaki mekanizmalarından biri de pyoverdin ve pyochelin gibi sideroforların üretimidir. Siderofor köklerin çevresindeki demiri yakalar ve böylece solgunluk ve kök çürüklüğüne sebeb olan Fusarium oxysporum ve Pythium ultimum gibi patojenlerin üremesini engelemiş olurlar.

Hücre dışına siderofor salgılanır. Hücre dışında siderofor demiri kavrar ve onu çözeltir. Sideroforlar demir ile oktahedral bir siderofor-demir kompleksi oluşturarak ona kuvvetli bir şekilde bağlanırlar. Sideroforlar sonra özgül reseptörler tarafından tanınırlar. Bu reseptörlere bağlanmanın ardından sideroforlar hücre zarının içinden çeşitli mekanizmalar ile taşınırlar.  Demir(III)'ün hücre içinde indirgenmesinin ardından oluşan Fe(II)'nin sıderoforla göreli zayıf kompleksleşmesi, demirin hücre içine salınması için verimli bir yol sağlar. Mikroorganizmalar demiri bağlamak için yapısal olarak birbirinden farklı sideroforlar kullanarak birbirleriyle yarışırlar.

ESBIOFUL TİCARİ PREPARATIN KIRMIZI MERCİMEKTE ETKİNLİK ARAŞTIRMA SONUÇ RAPORU
ESBIOFUL TİCARİ PREPARATIN EKMEKLİK BUĞDAYDA ETKİNLİK ARAŞTIRMA SONUÇ RAPORU
EGE ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ TOPRAK BİLİMİ VE BİTKİ BESLEME BÖLÜMÜ SONUÇ RAPORU